SORGU


 Cronenberg’in EXistenZ adlı filmini izlemiştik lisans dönemi bir derste. Matrix kafasında, aslında bir simülaysonda mı yaşıyoruz fikrini aklımıza sokan, sanki bir atarinin içinde yaşayan karakterlerin evrenini anlatan bir filmdi bu. Adından da anlaşılacağı üzere dünyaya varoluşçuluk perspektifinden bakan bu film insanda sorgulama hissi uyandırıyordu. İki ay önce yaşadığımız deprem felaketi de tıpkı bu film gibi bazı şeyleri sorgulamama sebep oldu. 

 

Neden bir blog yazma ihtiyacı duydum ya da neden bloğumun ilk yazısı bu oldu? Aslında bir önceki paragrafta bu soruların cevabı belli. Sorgu. Deprem olduğu andan beri yaklaşık 3 aydır hiç olmadığı kadar şiddetli sorgu ve düşüncelere dalar oldum. Vapurda, metroda, kitap okurken, film izlerken, arkadaşlarımla sohbet ederken, yastığa başımı koyduğumda… bir anda sorgularken buluyorum kendimi. Hemen bir örnek vereyim, metrobüsle Avrupa’dan Asya’ya geçerken boğazın o akışkan dalgalarını, zikzak çizen vapurlarını ve vapurların peşinde simit kovalayan martılarını izlemek keyif verir hep bana. Kulağımda bazen 80’ler bazen yeni nesil bir şarkı büyülenmişçesine pür dikkat seyre dalarım manzarayı her seferinde. Ama bu kez gözlerimin kenetlendiği manzara değil bir martı olmuştu. Köprünün sol yanımdaki sol köprü diğerinin hemen solunda adeta havada asılı kalmış bir martı. Tıpkı bebek beşiklerinde asılı süsler gibi ya da bilgisayar oyunlarında hatadan dolayı takılı kalan bir NPC gibi. Kanatlarını çırpıyor ancak ne bir kanat ileri nede geri gidiyordu. Hava akımı, rüzgâr, direnç, yer çekimi, fizik… bunlar beynimin mantık tarafında anında cevabı yapıştırmıştı ancak ya öyle değilse? Ya biz bir simülasyonun içinde yaşıyorsak ve o martı bug’da kalan bir npc ise? Corona salgını ve deprem felaketi ya bu simülasyon oyununun senaryosunun sonuna doğru gelindikçe artan zorluk derecesi ise? Ya bu oyunun son levelında Süper Mario’da ki gibi bir canavar değil de kıyamet senaryosu varsa? E peki prenses kimdi o zaman? Ya da prenses yerine vaat edilen bir cennet mi vardı? Tıpkı GTA 5’ te olduğu gibi oyunun sonunda amaçsız sıkıcı ve lüks bir yaşam bizi mi bekliyordu? O halde başarısız olanlar tekrar deneyin butonuna basmış paralel evrenlerde yeniden mi deniyordu şansını? E peki öyleyse depremde ve corona’da kaybettiklerimiz için üzülmekte pek bir şey ifade etmiyordu. Yalnızca bizden uzaktalardı artık. Tıpkı bazı inanç biçimlerinde olduğu gibi onlar aslında yok olmadılar, farklı bir evrende-alemdeler mi? 

 

Tam bu sorgulamalarla boğuşurken sonunda bir farkındalık belirdi zihnimde. Bir gerçeklik vardı. Varoluşumuz bir temele dayanıyordu belki de. Bu bir oyunda olsa, sınavda olsa… bir evreydi bizim için. İnanışlarımız ve sorgularımız tıpkı Müslümanlığın temel kitabı Kuran’ın farklı mealleri yani yorumlamalı çevirileri olduğu gibi aslında bu gerçekliğin farklı mealleriydi belki de. 



Yorumlar